Yalnızca ekonomide ve finansta değil, birçok farklı alanda stratejik kararlar alınır. Oyun teorisi de bu stratejik kararların analizini yapmaya yardımcı olan bir araçtır aslında. Bu yazıda sizlere bu aracın nasıl kullanıldığını ve kısaca nasıl çalıştığını anlatıp bir adım ileriyle taşıyarak uluslararası ilişkiler alanındaki kullanımını örneklendireceğiz.
Örnek oyun: Mahkum İkilemi
Oyun teorisi, stratejilerin analizini yapmamıza nasıl yardımcı olur? Bunu anlayabilmek için bir oyun varsayalım. Bu oyunda iki oyuncu bulunuyor ve her iki oyuncunun aralarında seçim yapabileceği yalnızca iki karar var: x malını tutmak ya da satmak. Bu kararlar oyuncuların stratejisi olacak. Piyasa koşullarından dolayı şu sonuçların gerçekleşeceğini bildiğimizi varsayalım: Oyunculardan biri x malını tutarken diğeri satarsa tutan oyuncu hiç kar edemez. Her iki oyuncu da tutarsa ikisi de 2 seviyesinde, her iki oyuncu da satarsa ikisi de 1 seviyesinde kar eder. Bu tarz oyunlara simetrik oyunlar deriz. Yani her iki oyuncu da aynı şartlarda aynı avantajlara sahiplerdir. Bunu aşağıda 2×2 matriks olarak gösterdim. Her kutu içinde soldaki rakamlar Oyuncu 1’in, sağdaki rakamlar Oyuncu 2’nin kazançlarını gösterir.
Bu oyunda her iki oyuncu için de baskın strateji satmak üzerindedir çünkü diğer oyuncunun kararına bakılmaksınız en yüksek getiriyi ikisi de satarak elde edecektir. Buradaki çıkmaz, her ikisinin de satması durumunda ikisinin de 1 kazanç elde edecek olmasıdır ama oyuncuların malı tutması için bir motivasyonları yoktur. (2,2) noktasında asla bir denge oluşamaz. Tabii bu durum tek seferlik bir oyunsa geçerlidir ve anlattığım bu oyun literatürdeki mahkum ikileminin ta kendisidir.
Mahkum ikileminde iki mahkum sorguya alınır. İkisi de itirafçı olursa, yukarıdaki örneğimizden hareketle, diyelim ki ikişer yıl ceza alırlar. İkisi de sessiz kalır itiraf etmezse ikisi de birer yıl ceza alır. Biri itiraf eder biri itiraf etmezse itiraf eden hiç ceza almaz, sessiz kalan 3 yıl ceza alır. Bu durumda baskın strateji olarak her iki mahkum da suçu itiraf edecek ve ikişer yıl ceza alacaklardır.
Bunun itirafçılık gibi tek sefer oynanabilecek bir oyun olmadığını varsayalım ve elimizdeki satış örneğine geri dönelim. Tekrarlayan bir oyunda oyuncalar anlaşarak ellerindeki malı tutmayı seçebilirler. Eğer her iki taraf da yeterince sabırlıysa (2,2) noktasında bir denge oluşabilir ama taraflardan biri satarsa devam eden oyunlarda taraflardan hiçbiri tutmayı seçmeyecektir.
OPEC üyeleri de benzer bir oyun içerisindedir diyebiliriz. Petrol ihraç eden bu ülkeler için petrol üretimini kısıtlamak ve dolayısıyla ortaklaşa yüksek bir fiyattan petrol satmak daha karlı bir durumdur. Düşürülen arzdan dolayı yükselen fiyat ortamındaysa ülkelerin kendi çıkarları açısından anlaşmaya uymayıp üretimi arttırmak daha karlı gözükür ama bu yukarıda bahsettiğim gibi tek seferlik bir yüksek getiri sağlar. Bir oyuncu anlaşmayı bozduğu taktirde petrol fiyatları düşecek, üye ülkelerin hepsi olumsuz etkilenecektir.
Bunun daha somut bir örneğini Körfez Krizi’nde görebiliriz. Irak’ın milli geliri çoğunlukla petrole dayalıdır. 1990 Haziran ayında yaşanan petrolün varil fiyatındaki 18 $’dan 12$’a düşüş Irak ekonomisini ciddi anlamda olumsuz etkiler. O dönem Irak devlet başkanı olan Saddam Hüseyin bu düşüşün sebebini Kuveyt’in petrol üretimini OPEC’in belirlediği kotanın üzerinde gerçekleştirdiği iddiasına dayandırır. Yani (2,2) denge noktasındaki anlaşma bozulmuştur ve oyun her oyuncunun kendi baskın stratejisi üzerinden devam eder. Bunun üzerine bildiğimiz gibi Irak Kuveyt’i işgal eder ve dünya petrol rezervlerinin büyük bir çoğunluğunu ele geçirir.
Oyun teorisi hayatın birçok alanında kendine kullanım yeri bulur. Burada herkesin bildiği olaylar içerisinde de oyun teorisinin kullanılabileceğini göstermek için özellikle teknik detaylarından ve karmaşık oyun örneklerinden uzak durmayı seçtim. Bu serinin devamında teorinin detayları ve mekaniğinin anlatıldığı bir yazı da görebiliriz.